Globalde yaşanan teknoloji ve otomasyon odaklı dönüşüme bağlı olarak yeniden yapılanan Türkiye raf sistemleri sektörü, odaklandığı yeni nesil depo ve raf sistemleriyle hem yaşanan dönüşümü yakalamayı hem de global arenada rekabetçi yapısını sürdürmeyi planlıyor. Gelişen teknoloji ile birlikte gerek Türkiye, gerekse global lojistik sektörü yeniden şekillenirken, günümüzde akıllı sistemlerin depolara adapte edilmesiyle insan müdahalesi azami seviyeye indirgeniyor. Özellikle nesnelerin interneti ile sistemler, artık hiçbir aracı gerektirmeden birbiriyle iletişim kurabiliyor. Bu durum firmaların iş yapma süreçlerini doğrudan etkilerken, stoklama ve depolama yapısında da değişim meydana getiriyor.
Lojistik ve perakendedeki büyüme raf sistemlerine olan talebi artıracak
Teknolojik dönüşümle yakın gelecekte insan faktörünün minimum seviyeye düşürüleceğine, otonom araçlar ile robotların çalıştığı depo sayısında artış beklendiğine dikkat çeken uzmanlar, lojistik ve perakende sektörüne paralel gelişen Türkiye raf sistemleri üreticilerine söz konusu depolara yönelik oluşabilecek taleplere kendilerini şimdiden hazırlamalarının kritik önem taşıdığını ifade ediyor. Geleceğin, ‘akıllı raf sistemleri’ olarak tabir edilen ve teknolojinin öne çıktığı raf sistemlerinde olduğunu söyleyen uzmanlar, üreticilere robot araçlar, depo yazılımları ile RFID teknolojiler gibi yatırımlara odaklanmalarını öneriyor.
Sektör uzmanları, ayrıca verimlilik, maliyet düşürme, teknoloji ve katma değeri yüksek ürün çalışmalarıyla hem sektörün büyüyeceğini hem de global arenada rekabet edebilme gücünün artacağını vurguluyor.
Lojistik ve perakende hizmetlerine paralel gelişen sektör, son beş yılda kayda değer oranda büyüme gösterdi. Türkiye’nin, coğrafi konumunun sağladığı avantajın da etkisiyle bölgesinde lojistik üs olma yolunda hızla ilerlediğine dikkat çeken sektör uzmanları, lojistik hizmetlerindeki gelişmelerin raf sektörünün büyüme ivmesini devam ettirmesinde etkili olduğunu vurguluyor.
Bugün itibarıyla Türkiye lojistik sektörün önde gelen firmalarının kendilerini Endüstri 4.0 sürecine hazırlayacak büyük çaplı yatırımlar gerçekleştirdiğini kaydeden uzmanlar, söz konusu yatırımlarla firmaların yeni nesil depolar oluşturduğunu söylüyor. Öte yandan yapılan araştırmalara göre, gelişmiş ülkelerde yıllık ortalama lojistik yatırımları, genel yatırımların yaklaşık yüzde 15 ila 40’ını oluştururken, bu oran gelişmekte olan ülkelerde yüzde 2 ila yüzde 5, Türkiye’de ise yüzde 15 ila 20 arasında değişiyor. Buradan hareketle Türkiye lojistik sektörünün orta vadede yaklaşık beş kat büyüyeceği öngörüsünde bulunan sektör uzmanları, bu durumun yeni nesil depo ve raf sistemlerine olan talebi artırıp sektörün büyümesine katkı sunacağının altını çiziyor.
Sektörün büyümesinde perakende sektörü de kayda değer rol oynuyor. Hazır giyim, alışveriş merkezleri, gıda perakendeciliği, kategori mağazacılığı ve restoranlar gibi organize perakendenin tüm kategorilerini bünyesinde barındıran perakende sektörü, her yıl Türkiye ekonomisinin yaklaşık 2.5 katı büyüyor. Sektör, 2014 yılında günde ortalama 15 mağaza açabilen bir tempoya ulaşırken, AVM sayısı da son 10 yılda kayda değer oranda arttı. 2007’de 145 olan AVM sayısı 2018 yıl sonu itibarıyla 463’e çıktı ve sayının bu sene sonunda 465’e çıkacağı öngörülüyor. Gerek perakende sektörünün büyüme potansiyeli, gerekse artan AVM sayıları dikkate alındığında lojistiğin yanı sıra perakende sektörü de raf sistemlerine yönelik önemli talep oluşturuyor.
İç pazardaki durgunluk ihracat ile telafi edilecek
Türkiye raf sistemleri sektörüne dair veriler olmamakla birlikte, yapılan araştırmalara göre sektörün, yıllık ortalama yüzde 10 büyüdüğü tahmin ediliyor. Yaklaşık 200 firmanın faaliyet gösterdiği sektörde, üretici ve bayilerle birlikte 7 bin ila 8 bin kişi istihdam ediliyor.
Türkiye’de gerek lojistik gerekse perakendedeki gelişmeler ile AVM sayısında yaşanan artışa bağlı olarak son beş yılda kayda değer oranda büyüme kaydeden Türkiye raf sistemleri pazarının, 2017 yılını büyüme ile tamamladığı, 2018 yılında ise yaşanan ekonomik durgunluk ve döviz kurundaki dalgalanmalara bağlı olarak 2017’ye göre durağan bir yıl geçirdiği tahmin ediliyor.
Son dönemde döviz kurunda yaşanan dalgalanmaların, raf üreticilerinin döviz politikalarında belirsizliğe veya sürekli değişiklik yapmasına neden olduğunu belirten sektör uzmanları, buradan hareketle firmaların temkinli davrandığını, raf üreticilerinin dövizden kaynaklı hammadde girdilerinde yaşanacak ek maliyetleri satış fiyatlarına yansıtabileceklerini, bunun da taleplerde daralmaya yol açabileceğini ifade ediyor. Daralmaya bağlı olarak iç pazarda yoğun bir rekabetin yaşandığını ve söz konusu durumun sektörü olumsuz yönde etkilediğini vurgulayan uzmanlar, bunun için firmalara ihracata odaklanmalarını öneriyor.
Sektör, üretiminin yüzde 40'ını ihraç ediyor
Sektöre yönelik yapılan araştırmalara göre, Türkiye raf sistemleri üreticilerinin bugün itibarıyla imalatın yüzde 60’ını iç pazara, yüzde 40’ını ise dış pazarlara aktardığı tahmin ediliyor. Pazar büyüklüğünün yaklaşık 1.4 milyar dolar, yıllık ortalama ihracatının ise 500 ila 700 milyon dolar olduğu tahmin edilen sektör, başta ABD, Rusya, Avrupa, Ortadoğu ve Afrika ülkeleri olmak üzere, yaklaşık 100 ülkeye raf sistemleri ihracatı yapıyor.
Son dönemde katma değerli üretim ve yeni pazarlarla hem ihracatı hem de ihracat pazarlarını büyüten Türkiye raf sistemleri sektörü, kalite ve hizmet bakımından ise kürsel ölçekte yüksek bir rekabet gücüne sahip. Sürdürülebilir rekabet için global raf sistemlerinde teknoloji ve otomasyon odaklı dönüşümün yakından takip edilmesinin kritik önem taşıdığını belirten sektör uzmanları, bunun da katma değerli ürünlere yönelik çalışmalarla sağlanabileceğine dikkat çekiyor. Öte yandan sağlanacak teşviklerle sektörün desteklenmesi gerektiğini kaydeden sektör uzmanları, özellikle ihracatın artırılması noktasında devlet desteklerinin kritik önem taşıdığını, doğru planlama ve destekle üreticilerin dış pazarlarda önünün açılacağını vurguluyor.